Sıkıntıdayım bu aralar. "Hayat çok geliyor üzerime" deyip kurtulmak istiyorum ama yapamıyorum. Ben hep insanların şanslarını kendilerinin yarattıklarına inanmışımdır. Evet kader diye bir şey var fakat bence sadece başlangıç ve sondan ibaret, gerisi kişisel irade.
Benim sıkıntım da burada başlıyor işte; kalemim pek iyi değil kafiyelerle süsleyemedim baştan sona. Hayat filmlerde ki gibi değil, pozitif yönlü olmuyor her zaman tesadüfler, ilk görüşte aşklar ütopya, hep iyilerin kazanması yalan. Şirinler bile yok lan! ama Gargamel'lerin kazandığı bir düzen var. İlişkiler hep çıkar odaklı hale gelmiş, birine karşılık beklemeksizin bir iyilik yaptığınız da mal ya da sağılacak inek muamelesi görüyorsunuz. Samimiyetsiz bir samimiyet var ortada. Kime sorsanız haksızlığa gelemiyorum tatavası, siktir amına koyim işime gelmeyince çingar çıkartırım demiyor da bulmuş bi' kılıf haksızlığa gelemiyorum. Hayat zaten adaletsizliğiyle, haksızlığı kanıksamayı diretiyor bize. Fırsat eşitliği diye bir şey yok ki zaten yaşamın doğasında. Evet hepimiz doğanın imkânlarını kullanma konusunda eşit statüde olabiliriz, ama insanoğlu olarak birbirimizi sikmekten arta kalan zamanlarda dünyanın anasını sikmekle ilgilendiğimiz için araya başka bedeller girmiş durumda ve herhangi bir imkânı kullanma girişiminde bulunduğumuzda bir bedel ödemek zorunda kalıyoruz. Bu bedel de imkânın kriterlerine göre değişim gösteriyor, kimi zaman para, kimi zaman zeka, bazen yakışıklılık, bazen karizma vs. olabiliyor. Burada ne zaman hangi ata oynayacağınızı kestirebilmek önemli -ki ben daha becerebilmiş değilim-
Şarkılara benzetiyorum ben bu yüzden birazda hayatı. Hani eksik ya acıdan geçmeyen şarkılar biraz. Acıyla doldurmaya programlanmış hayat çukurlarınızı, siz kazmamış olsanız bile. Tepeler oluşturmaya bile kalkabiliyor bazen böyle de yüzsüz.
Sesim kötü, detone de oluyorum. Rafet El Roman gibi yanlış yerlerine vurgu yapıyorum birde kelimelerin, beceremiyorum lan şarkı söylemeyi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder