27 Kasım 2011 Pazar

Yaşamak Ölmek

bir gün yüksek bir yere çıkıp konuşmaya başladım. doğumdan, yaşamdan, sevgiden, ölümden söz ettim.
sevgi, sevmek sizin elinizdedir. oysa öbürleri elinizde değildir, dedim..
doğmamak, ölmemek sizin elinizde değildir, dedim.
sevgisiz yaşamak yaşamamaktır dedim. yaşamak, dedim, ilkin sevgi ile, sevmek ile başlar, doğumla, doğmakla değil.. yaşam da sevgisizlikle biter dedim, ölümle, ölmekle değil..
şimdi sizlere “seven ölmez” diyorum.. yaşamakla ölmek konularının kavramları arasında sizleri, kendinizi yeniden gözden geçirmeye çağırıyorum dedim, ve indim.
dinleyiciler arasında büyük bir kavga çıktı. üç kişi öldü.
sordum, soruşturdum. ölenlerden biri “evet, seven ölmez” diyenmiş. öbürü buna karşı: “hayır, seven de ölür” diyenmiş.
ya üçüncü ölen? deye sordum.
o mu? dediler, anlattılar.
o, bunların ikisinin arasındaki tartışmanın sonucunu öğrenmek için bekleyenmiş.


Özdemir Asaf

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Ben Aslında Kötü Çocuktum da, Çevrem İyiydi.

Geçenlerde bir yerde duydum intihar eden insanların son konuşmaları ya da mektuplarına bakıldığında genelde "işimi kaybettim...", "eşim beni terk etti.." tarzı şeyler çıkıyormuş ortaya. Yani insanlar hayata tutundukları ana dallarından biri ortadan kalktığında yaşayamaz hâle geliyorlar. Hayat bize perspektifler sunuyor sanıyoruz, her şeyde bir derinlik arıyoruz ama esasında böyle bir şey yok. Hayat size, sizi, sizin değer verdiğiniz yargılar üzerinden yansıtmaktan başka bir şey yapmıyor. Bir nevi ayna görevi görüyor yani. Eş, iş, ev, araba, para, kariyer, moda, müzik, resim... ve daha nicelerinden oluşan bir aynalar topluluğu var ve hayatımıza bunlarda ki silüetlerimize bakarak yön veriyoruz. Bu aynalardan kendisi için en önemlisini kaybeden insan da artık hayatına yön veremeyeceğini düşünüp belki de kendine son bir iyilik yapıp tüm aynalarını kırmayı seçiyor.

Şimdi böyle diyorum diye intihar falan edeceğimi sanmayın çok beklersiniz :). Yaşamayı seviyorum ben bi kere, ama siktiğimin dalgasını bi türlü kotaramadım. Saçma sapan bi insan oldum ya, özellikle son dönemlerde. Benim bile kendime yakıştıramadığım şeyler yapıyorum bazen. Aynı insanlarla aynı mekanlara gidip aynı şeyleri yapmayı sosyallikten sayar olmaya başladım ve bunun farkına varmakta çok can sıkıcı. Ama asıl mesele bu değil, bu monotonluktan her şeye rağmen mutluyum bunun da farkındayım, asıl mesele kişisel. Ulan bir hobim bile yok ya. Sorsanız internette takılmak, kitap okumak, müzik dinlemek diycem başka bir şey yok. Bu mudur yani?

En son ne zaman bi sevgilim oldu? En son ne zaman aşık oldum? İlkinin cevabını cidden bilmiyorum o kadar uzun zaman oldu yani. İkincisini biliyorum da onunda üstünden epey bi geçti ben aşıkken mahallede kısa donla gezen çocukların, çocukları kısa donla geziyor şimdi. Duygusal olarak tezatlıklar içindeyim, kalabalığın içindeyken ki o neşeli halim yalnızken yerini hüzne karamsarlığa bırakıyor. Çok uzun zamandır bi kız için yoğun hisler hissetmiyorum mesela tabi küçük kıpraşmalar oluyor ama onları da bok etmeyi beceriyorum hemen...Bu da kendi kendimi sorgulamaya itiyor beni ve özgüvenimi zedeliyorum.

Çok yoruldum şimdi, daha fazla yazamayacağım bi ara devam ederiz :)

4 Ocak 2011 Salı

Vosvos Alacaktım Lan Ben

Camdan dışarıyı seyrediyordum. Manzara harika, kocaman apartmanlar, bir kaç araba, bir de kiralık 5+1 dubleks daire ilanı. Tek hareketli nesne o zaten, kuşlar var tabi bir de. Güvercinler. Bir tanesi geldi camın önüne kondu. Ürkerek bakıyordu bana, mutfağa gidip bir parça ekmek aldım, küçük parçalara bölüp camın önüne serpiştirdim. Yavaşca yaklaştı ve didiklemeye başladı, nedense fotoğraf çekme isteği hissettim, içeri girip makinemi aldım ve usulca yanına yanaştım, tam deklanşöre basacaktım ki uçup gidiverdi o ürkek kuş.

Biz canlıların böyle problemleri var, birine bir iyilik yaparsak bir şekilde ondan faydalanmak istiyoruz, ama benim tek amacım mutluluğumuzu ölümsüzleştirmekti. Valla bak. Asıl problem o gavattaydı bence, niye ona değer verdiğim halde bize mutluluğu çok görmüştü.

Canım çok sıkıldı, kendimi sokağa attım, amaçsızca yürüyor, boş gözlerle etrafı süzüyordum. Güzel bir sokaktı fakat ben ilk defa gideceğim bir adresi arar gibiydim. Arkamdandan yürüyen biri daha vardı, tedirgin etmişti beni ama aynı zamanda tuhaf bir güven veriyordu. Neden sonra hızlandı ve küçük adımlarla önüme geçti. Bir kaç insan yanaştı yanıma bu arada konuşamadım hiç biriyle yüzlerine bile bakamadım. Yavaşladı sonra o. Yanına vardım, ilk defa gördüğüm ama yıllardır tanıyormuşumcasına samimi bir yüz.

-selam
-selam.
-saatin var mı?
-var.

“var” dedi ama kaç olduğunu söylemedi bende sormadım zaten. Cebimde kağıttan yapma bir lale vardı, çıkardım verdim.

-ben çiçek sevmem.

Eve döndüm, beraber döndük. Seviştik. Ben seviştim, o sevişmedi. Daha önceleri hep tersi olurdu. Zordu, her iki durumda çok zordu. Ama bu daha çok acıtıyordu. Alınanlar hanesi boş olduğunda verilenlerin pek önemi yokmuş, yavaş yavaş öğrenmeye başlamıştım.

Uyuduk. Beraber uyuduk. İlk ben uyandım, baktım ikimiz de yatağın birer köşesindeydik. ‘bu yatak bu kadar büyükmüydü lan?’. Ben kahvaltıyı hazırlarken o da kalktı.

-kahve?
-sabahları kahve içmiyorum.
-çay ister misin?
-hayır.

Masaya oturdu, zeytinlerle oynamaya başladı, işaret parmağıyla boş bardağın üzerinde daireler çiziyordu, başı eğik. Salakça düşünceler doldu içime, ters bir şeyler vardı.

-gitmeyeceksin değil mi?
-hayır.

“Hayır” benim sorumun cevabı değildi. Anlayamadım gidecek mi gitmeyecek mi ya da işime gelmedi. Bardakla oynuyordu hâlâ.

-meyve suyu ister misin?
-istemiyorum.

Bir türlü memnun olacağı şeyi bulamıyordum. Nutella sever miydi acaba? En iyisi yeni
teklifler sunmaktansa onun talebini öğrenmekti.

-ne istiyorsun?
-gitmek.
-nereye gideceksin?
-bilmiyorum.
-o sokağa mı?
-hayır. bir daha gitmeyeceğim oraya.
-nereye gideceksen beraber gidelim
-olmaz.

Poşetten ekmeği çıkarıp böldüm. Bir parçasını önüne koydum, diğer parçasını kendime aldım. Dokunmadı bile. Kuş geldi aklıma ‘senin amına koyayım kuş’. Televizyon açıktı, ikimiz de konuşmadığımız için tek ses onunkiydi; “Tarkan’ın anlatımıyla büyük göçler”. Kız gidicem diyor ben göçtüm burda bundan büyük göç mü var amına koyım.

-bana bir taksi çağırır mısın.

Evet diyip, çağırmamayı düşündüm, böyle başlamamış mıydı zaten. Yüzüme bile bakmamıştı ama sorarken. Zaten senaryo da aynıydı. Kuş-ekmek-gitmek. Çıktığın yumurtayı sikiyim kuş, sen açtın bunları hep başıma.

-tamam
-sağol.
-kusura bakma canını sıktım, rahatsız ettim seni.
-yoo, hayır. sadece gitmek istiyorum.

Bu eski ‘hayır’lara benzemiyordu, zorunluluktan söylenmiş bir ‘hayır’dı resmen. Ancak anlamıştım golü yediğimi, onun zaten hiç gelmemiş olduğunu. Bir şey düşürdüm masaya o esnada. Baktım, baktık, ne diye. Aldım çöpe attım. Ekmek değildiki bu, bölüp yarısını ona veriyim. İyice gerilmişti.

-taksi çağıracaktın.

Çok düşündüm, o kısacık zamanda çok düşündüm, golü de yemişim zaten gelişine vur oğlum dedim en sonunda.

-eee, durağın kartı içeride masamım üzerinde neden kendin çağırmıyorsun?
(1-1)















Koltuğa geçip kumandayı aldım. Sırasıyla 3 ve 1’e bastım. Flash TV. Hassiktir benzine yine zam gelmiş. ‘Vosvos alacaktım lan ben’. Kuşa sövdüm fena sövdüm, uçabilmek vardı şimdi.
“Uçabilmek vardı.” demez olaydım. Ayaklarım yerden kesildi bedenim yokmuşcasına salınıyordum havada. Nasıl oldu lan bu derken, reklamlarda ki pişkinliyiğle kadir çöpdemir’in sesi.

-keşke başka bir şey dileseydin
-kirli abi yapma alla sen kafa mı buluyosun yaa?
-sevdim lan seni , ayarlıyayım mı kızı
-ne kızı abi ya vosvos istiyom ben
-siktir lan bi bok yok sana.